UKA Aylık / Nisan Bülteni: 6502 Sayılı Kanun Kapsamında Tüketicinin Sözleşmeden Dönme Hakkının Sınırlarının İncelenmesi Hakkında
- cihankiraner
- 3 gün önce
- 16 dakikada okunur
I. Giriş ve Temel Kavramlar
Tüketici hukuku, modern toplumlarda bireylerin ekonomik ilişkilerde karşılaştıkları olumsuzlukları önlemeyi hedefleyen önemli bir hukuk dalıdır. Tüketici haklarının korunması, yalnızca bireylerin ekonomik güvenliğini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda adil ve şeffaf bir piyasa ortamının oluşturulmasına katkı sağlar. Ülkemizde bu alanın düzenlenmesi,
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (“TKHK” veya “Kanun”) ile yapılmış ve tüketici, Kanun’un 3/1/k bendinde, “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak satıcı ise “kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır.
Ayıplı mal ise Kanun’un 8/1 hükmünde “taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan mal” olarak düzenlenmiş; bu iki duruma ek olarak 8/3 hükmünde “sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim edilmemesi veya montajının satıcı tarafından veya onun sorumluluğu altında gerçekleştirildiği durumlarda gereği gibi monte edilmemesi sözleşmeye aykırı ifa” olarak kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, Kanun’un 8. maddesinde yer alan ayıplı mal tanımı dikkate alındığında ayıp kavramının temel olarak şu dört başlık altında incelenmesi mümkün olacaktır:
- Gerekli nitelik eksikliğine dayalı ayıp,
- Satıcının nitelik bildirimine dayalı ayıp,
- Montajın gereği gibi yapılmaması yahut montaj talimatının hatalı olması ve
- Satılan malın kararlaştırılan sürede teslim edilmemesi
Kanun çerçevesinde ayıplı maldan sorumlulukta tüketicinin satıcıya karşı seçimlik hakları 11/1 maddede;
i. Sözleşmeden dönme,
ii. Satış bedelinin ayıp oranında indirilmesi,
iii. Ayıplı malın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi veya
iv. Ücretsiz onarım
şeklinde sıralanmıştır.
Sözleşmeye bağlı kalmak istemeyen tüketicinin başvurabileceği haklardan biri dönme hakkı olup 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda dönme hakkının sınırlarını belirleyen bazı hükümler bulunmasına rağmen, TKHK’da zamanaşımı süresi dışında tüketicinin sözleşmeden dönme hakkını sınırlandıran bir hüküm yer almamaktadır. Ancak, TKHK’nın 83/1 maddesinde düzenlenen ve TKHK’da yer almayan durumlar için genel hükümlerin kıyasla uygulanacağına dair kural gereği, genel hükümlerde belirlenen bazı sınırların, tüketici işlemleri bakımından da dönme hakkı için geçerli kabul edilecektir. Bu noktada, TKHK madde 11/1'de belirtilen satıcının tüketicinin tercih ettiği talebi yerine getirme yükümlülüğü ve Kanun’un, satıcıya karşı zayıf konumda olan tüketiciyi koruma amacının, genel hükümlerdeki sınırlamaların tüketiciler için uygulanırken her zaman göz önünde bulundurulması gerektiği unutulmamalıdır. 6502 sayılı kanun kapsamında tüketicinin sözleşmeden dönme hakkının sınırları başlıklı bu çalışmada, bu kurallar dikkate alınarak, tüketicinin dönme hakkının sınırları belirlenmeye çalışılacaktır.
II. Sözleşmeden Dönme Kavramı
Sözleşmeden dönme, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde alıcı tarafından satıcıya karşı tek taraflı varması gerekli şekle bağlı olmayan bir irade beyanıyla kullanılan, tarafları karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtaran ve evvelinde ifa ettikleri edimleri geri isteme imkanı tanıyan bir yenilik doğuran haktır[1].
Taraflar arasındaki durumun sözleşmenin kurulmasından önceki hale getirilmesi olarak ifade edilebilen sözleşmeden dönme hakkıyla, sözleşme ilişkisinin temelindeki karşılıklı güven ilişkisinin ortadan kalkması sebebiyle sözleşmeye devam etmesi kendisinden beklenemeyecek tarafın, karşı tarafın borçlandığı edim yükümlerine aykırı davranıp davranmadığına bakılmaksızın sözleşmeden dönebileceği görüşü doktrinde ağırlık kazanmış olup bu görüş uyarınca edimler arasındaki dengesizlik sebebiyle bozulan sözleşme adaletini sözleşme öncesi döneme döndürmek amacını taşıyan dönme hakkının klasik amacı, sözleşme ilişkisinin temelindeki karşılıklı güven ilişkisine odaklanmaktadır[2].
Dönme hakkının kullanılmasının sözleşmenin geçerliliğine etkisine ilişkin doktrinde yer alan dönüşüm teorisine göre, dönme hakkının kullanılmasıyla sözleşmeye konu edimler tersine çevrilerek birer geri verme edimine dönüşmekte ve bir tasfiye ilişkisi meydana gelmektedir. Bu yönüyle sözleşmeden dönmenin değiştirici yenilik doğuran bir hak olduğu kabul edilmektedir. Dönme hakkı kullanılmadan önce, sözleşmenin amacı, sözleşme konusu olan edimlerin yerine getirilmesiyken; dönme hakkı kullanıldıktan sonra bu amaç, henüz yerine getirilmeyen edimlerin sonlandırılması ve ifa edilmiş edimlerin iadesine dönüşür. Bu noktada, yerine getirilmiş edimlerin iade edilmesi yükümlülüğü, sebepsiz zenginleşmeden ya da kanundan değil, doğrudan sözleşmeden kaynaklanmaktadır.
Sözleşmeden dönme hakkı ile fesih hakkı sıklıkla karıştırılmaktadır. Dönme hakkının konusu, ani edimli borç ilişkilerinde geçerli olurken, fesih hakkı ise sürekli edimli borç ilişkilerinde kullanılmaktadır. Bu bağlamda, dönme hakkı kullanıldığında, henüz yerine getirilmemiş edimler sona erer ve daha önce ifa edilmiş edimlerin iadesi gerekir. Oysa fesih hakkı, ileriye yönelik etkiler yaratır ve fesih öncesinde doğmuş olan alacaklar ile haklar geçerliliğini ve varlığını korur. Dolayısıyla, fesih durumunda taraflar için bir iade yükümlülüğü doğmaz. Bununla birlikte, sürekli sözleşme ilişkisinin taraflardan birince herhangi bir sebebe dayanmadan bir şarta bağlı olmaksızın olağan bir fesih ile sona erdirilmesi mümkün iken, herhangi bir nedene dayanmayan olağan bir dönme hakkının kural olarak söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla sözleşmeden dönme hakkı belirli bir sözleşmeye aykırı davranıştan kaynaklanır ve kural olarak olağanüstü bir haktır[3].
III. Tüketicinin Sözleşmeden Dönme Hakkının Sınırları
Yukarıda da ifade edildiği üzere, TKHK’nın 11. maddesinde, malın ayıplı olduğu fark edildiğinde, tüketicinin satıcıya ayıbı bildirmeksizin, satılan malı geri vererek sözleşmeden dönme hakkını kullanabileceği düzenlenmiştir. Bu hükümde, dönme hakkının hangi durumlarda kullanılamayacağı ya da sınırlanacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca maddeye göre satıcının, tüketicinin talebine uygun hareket etme yükümlülüğü olduğu belirtilmiş ve bu bağlamda, tüketicinin tercihlerinin ön planda tutulması gerektiği vurgulanmıştır. TKHK’nın 83/1 maddesi ise, kanunda belirtilmeyen durumlarda genel hükümlerinin uygulanacağına işaret etmektedir. Ancak, bu tür kıyaslamalar yapılırken, Tüketici Hukuku'nun amaçları ve özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerektiği doktrinde ifade edilmiştir. Bu çerçevede, Türk Borçlar Kanunu'nda (“TBK”) sözleşmeden dönme hakkına ilişkin sınırların tüketici işlemleri bakımından geçerli olup olmadığı, geçerli ise nasıl uygulanacağı araştırılmalıdır.
Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) 2. maddesinde yer alan dürüstlük ilkesi ve hakkın kötüye kullanılmasını yasaklayan kural, sözleşmeden dönme hakkının kullanımını sınırlayan genel ilkeler arasında yer almaktadır. TBK'da da, sözleşmeden dönme hakkını kısıtlamak amacıyla getirilen düzenlemeler, dürüstlük kuralına dayanmaktadır. Dolayısıyla ayıplı ifa nedeniyle tüketicinin sözleşmeden dönme hakkını kullanması durumunda, somut bir haksızlık veya açık bir hakkaniyet ihlali söz konusu olursa, bu tür durumları önlemek için TMK madde 2'ye başvurulabilir. Bu aşamada, genel ve soyut uygulamalardan kaçınılmalı ve TMK madde 2'nin tali bir kural olduğu göz önünde bulundurulmalı ve tüketicinin sözleşmeden dönme hakkının sınırları, TBK ve TMK’nın ilgili hükümleri doğrultusunda incelenmelidir.
3.1. Taraflar Arasındaki İlişkinin Sözleşmeden Dönme Hakkının Kullanılmasına Gerekçe Oluşturmaması
TBK’nın, alıcılar tarafından kullanılan sözleşmeden dönme hakkının bir sınırı olarak düzenlenen 227/4 maddesi; “Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir.” şeklindedir. Doktrinde, TBK m. 227/4 hükmünün tüketici işlemleri bakımından uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalı olmakla birlikte, öğretide bu hükmün tüketici işlemlerinde uygulanacağı görüşü ağırlık kazanmıştır.
Ağırlık kazanan görüş uyarınca, TKHK madde 83/1’in atfıyla tüketici işlemleri bakımından TBK m.227/4 kıyasen uygulanarak tüketiciler bakımından herhangi bir sınırlama öngörülmemiş olan sözleşmeden dönme hakkının kullanılması durumun dönmeyi haklı göstermediği hallerde sınırlandırılmalı ve hâkim somut olay çerçevesinde ayıbın giderilmesi yahut bedelin indirilmesine hükmetmelidir[4]. Nitekim bu husus Yüksek Mahkeme kararlarında da sıklıkla vurgulanmıştır:
“Yasanın 83/1. maddesiyle Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümlerin uygulanacağı düzenlemesi yapılmış olup, bu düzenleme ile paralel mahiyette olan Türk Borçlar Kanunu'nun 227/4. maddesi hükmü ile de sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir." düzenlemesi kanun koyucu tarafından öngörülmüş olup, birbirini tamamlayan bu iki hüküm ile yasa koyucu temel hukuk prensibi olarak iyiniyet kurallarının hayata geçirilmesini hedeflemekte ve her ne kadar seçimlik yasa ile sayılmış ve bu seçimlik hakların içerisinde herhangi birini tercih etme bakımından tüketici serbest bırakılmış ise de, bunun sınırı olarak iyiniyet kuralları ve tarafların hak ve menfaatler dengesi nazara alınmak suretiyle sözleşmenin ayakta tutulması sağlanırken varlığı tespit ve kabul edilen ayıp nedeniyle tüketicinin bir kayıp veya zarara uğramasının da önüne geçilmesi hedeflenmiştir. … somut olayda da dava konusu araç bedeli ile ayıp nedeniyle doğan değer kaybı dikkate alındığında, davacının seçimlik haklarından ayıpsız misli ile değişim ya da bedel iadesini içeren sözleşmeden dönme hakkını kullanmasının TMK'nin 2 ve TBK'nin 227/4 maddeleri gözetilerek hakkaniyete ve taraflar arasındaki hak ve menfaatler dengesine aykırı olmadığı değerlendirilerek hüküm kurulması gerekirken…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2021/3054 E., 2021/12487 K. sayılı ve 06.12.2021 tarihli kararı)
“Yine aynı Yasanın 83/1. maddesi ile Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümlerin uygulanacağı düzenlemesi yapılmış olup, bu düzenleme ile paralel mahiyette olan Türk Borçlar Kanunu'nun 227/4. maddesi hükmü ile de sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir." düzenlemesi kanun koyucu tarafından öngörülmüş olup, birbirini tamamlayan bu iki hüküm ile yasa koyucu temel hukuk prensibi olarak iyiniyet kurallarının hayata geçirilmesini hedeflemekte ve her ne kadar seçimlik yasa ile sayılmış ve bu seçimlik hakların içerisinde herhangi birini tercih etme bakımından tüketici serbest bırakılmış ise de, bunun sınırı olarak iyiniyet kuralları ve tarafların hak ve menfaatler dengesi nazara alınmak suretiyle sözleşmenin ayakta tutulması sağlanırken varlığı tespit ve kabul edilen ayıp nedeniyle tüketicinin bir kayıp veya zarara uğramasının da önüne geçilmesi hedeflenmiştir. Başka bir ifade ile, her iki düzenlemede de esas olarak, kullanılan seçimlik hakkın ortaya çıkaracağı sonucun karşı taraf için orantısızlık yaratması ve durumun bunu haklı göstermemesi gibi özünde Türk Hukuk sisteminin temelini oluşturan hakkaniyet ilkesine dayanmakta olup; somut olayın yapısı ve bu ilkenin uygulanırlığı noktasında takdir hakkını da hâkime yüklemiştir. Somut olayda da iadesine hükmedilen araç bedeli ile ayıp nedeniyle doğan değer kaybı dikkate alındığında Mahkemece, davacının seçimlik haklarından bedel iadesini içeren sözleşmeden dönme hakkını kullanmasının TMK’nın 2 ve TBK’nın 227/4 maddeleri gözetilerek hakkaniyete ve taraflar arasındaki hak ve menfaatler dengesine aykırı olacağından araçtaki ayıp nedeniyle seçimlik hakkından bedel indirimi seçeneğini değerlendirmemesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2020/5303 E., 2021/5960 K. sayılı ve 03.06.2021 tarihli kararı)
Görüleceği üzere Yargıtay, çoğunlukla satıcının tüketicinin tercih ettiği talebi yerine getirmekle yükümlü olduğuna fakat tüketicinin bu haklarını kullanırken objektif iyi niyet kuralları çerçevesinde hareket etmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bunun yanında TKHK’da hüküm bulunmayan hallerde TBK hükümlerinin kıyasen uygulanacağından bahsedilerek, Türk Borçlar Kanunu’ndaki dönme hakkını sınırlandıran TBK madde 227/4 hükmü ile genel bir kural niteliğindeki TMK madde 2 hükmüne atıf yapılmış; hakkaniyet ve taraflar arasındaki hak ve menfaatler dengesini esas alan bu hükümler çerçevesinde tüketicinin sözleşmeden dönme hakkının durumun dönmeyi gerekli kılmadığı hallerde sınırlandırılarak; somut olay çerçevesinde hakim tarafından ayıbın giderilmesi yahut bedelin indirilmesine hükmedilebileceği ifade edilmiştir. Bu kapsamda, hâkimin, taraflar arasındaki ilişkinin sözleşmeden dönme hakkının kullanılmasına gerekçe oluşturmaması hususunu değerlendirirken dikkate alacağı kriterler şu şekilde sıralanabilir[5]:
- Satılanda yer alan ayıbın önemli olup olmadığı
- Tüketicinin makul olmayan bir süre sonrasında dönme hakkının kullanması
- Tüketici tarafından ayıplı haliyle de kullanılabilir olma veya ayıp bilinseydi de bu haliyle satın alınacak olması
- Satıcı tarafından dürüstlük kurallarına aykırı davranışlar sergilenmesi
- İade edilmesi durumunda satılanın satıcı tarafından başka şekilde değerlendirilme imkânının olmaması
- Onarım neticesinde tüketici tarafından sorunsuz bir şekilde kullanılabilir olma
- Satılanın geri gönderilmesinin aşırı bir masrafı gerektirmesi
- Satılanın uzun bir süre ayıplı haliyle kullanılmış olması
TBK’nın 227/4 maddesi kapsamında, durumun sözleşmeden dönmeyi gerektirip gerektirmediğine hâkimin re’sen (kendiliğinden) karar verip veremeyeceği hususu ise öğretide tartışmalı bir konudur. Ağırlık kazanan görüşe göre, tüketici sözleşmeden dönme hakkını kullanmış ve bu hakkın sağladığı sonuçları elde etmek amacıyla dava açmışsa, hâkim bu davada dönme hakkının özel koşullarının yerine gelmediğini tespit ederse, kendiliğinden ayıbın giderilmesi veya bedel indirimi gibi seçimlik haklara karar verebilir. Hâkim bu aşamada takdir hakkını kullanmakta olup hangi seçimlik hakkın uygulanacağına karar verirken, o hakkın özel şartlarının somut olayda yerine gelip gelmediğini incelemelidir. Bu görüşte, karar öncesinde hâkimin, hangi seçimlik hakkın kullanılacağına dair davacıdan görüş alması gerektiği ve bunun faydalı olacağı ifade edilmiştir[6]. Davacı, bir seçimlik hak kullanmak istediğini bildirdiğinde, o hakkın özel koşulları somut olayda sağlanıyorsa, hâkim davacının talebine uygun şekilde karar vermelidir. Yargıtay’a göre de hâkim, durumun sözleşmeden dönmeyi haklı gösterip göstermediğini kendiliğinden dikkate almalıdır:
“Hukuki işlem tarihi itibarıyla uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 202’nci maddesinin 2’nci fıkrasına (6098 s.lı TBK m.227/4) göre, “Hâkim, müşterinin mebii ret dâvası üzerine hal icabı bey'in feshini muhik göstermiyorsa semenin tenzili ile iktifa edebilir.” Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, araca su girişinin önlenmesi için ön camın sökülmesi, takılması ve izolasyonunun 1.000. TL’ye yapılabileceği ve ayıbın bu suretle giderilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. O halde mahkemece, 818 sayılı BK’nun 202/2 hükmünün somut olayda uygulanmasının mümkün olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmadan satış bedelinin iadesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2013/17668 E., 2014/14351 K. sayılı ve 30.09.2014 tarihli kararı)
3.2. Tüketicinin, Ayıpsız Malın Derhal Temin Edilip Zararının Tümüyle Karşılanması Suretiyle Seçimlik Haklarını Kullanmasının Engellenmesi
Ayıptan sorumluluk kapsamında tüketiciye verilen dönme hakkının ikinci bir sınırlaması, TBK’nın 227/2 maddesinde düzenlenen, “Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir.” hükmünde yer almaktadır. Bu hüküm satıcıya, alıcıya aynı malın ayıpsız bir örneğini hemen temin ederek ve uğranılan zararın tamamını tazmin ederek alıcının seçimlik haklarını kullanmasını engelleme imkânı sunmaktadır. Bu düzenleme sadece dönme hakkını değil, tüketiciye ayıplı ifa nedeniyle tanınan diğer seçimlik hakların kullanımını da kısıtlamaktadır. Öğretide ağırlık kazanan görüşe göre, şartları dâhilinde kendisine ayıpsız bir benzeri verilmesine rağmen bu ifayı reddederek satın aldığına pişman olduğu için sözleşmeden dönme yoluna giden yahut ilgili malı ayıplı şekilde ve daha ucuz bir bedel karşılığında kullanmak adına bedelin indirilmesini talep eden tüketicinin reddetme menfaati TKHK’nın tüketicinin korunması sınırlarını aşmaktadır ve bir hakkın kötüye kullanılması örneği teşkil etmektedir[7]. Bu nedenle, şartlar gerçekleştiği takdirde, TBK m. 227/2 hükmü, TKHK m. 83/1 atfıyla tüketici işlemleri açısından da kıyas yolu ile uygulanabilir. Ancak, bu uygulama, hiçbir şekilde TKHK'nın tüketiciyi koruma amacına yönelik düzenleme ve tedbirleriyle çelişmemeli ve tüketicinin aleyhine bir sonuca yol açmamalıdır.
3.3. Ayıplı Satılanın, Yok Olması Veya Ağır Biçimde Zarara Uğraması Sebebiyle İade Edilememesi
Sözleşmeden dönme hakkı kullanılmadan önce, yerine getirilen edimler sözleşme taraflarının malvarlıklarında, ifa edildikleri şekilde mevcutsa, bu edimlerin iadesi ile sözleşme öncesi durum yeniden sağlanır. Ancak, iade edilmesi gereken bu edimler, iade borçlusunun malvarlığında meydana gelen fiili veya hukuki değişiklikler nedeniyle, orijinal hallerinde bulunmayabilir ve dolayısıyla iade edilemez durumlarda da olabilirler. Bu noktada alıcının elinde olan yahut olmayan sebeplerle birtakım fiili ve hukuki değişikliklere uğrayan satılanın iadesinin ne şekilde gerçekleşeceği sorunu ortaya çıkar. TKHK’da tüketici tarafından sözleşmeden dönme hakkının kullanılması neticesinde tasfiye ilişkisinin bu tür durumlarda ne şekilde gerçekleşeceğine ilişkin bir hüküm yer almadığından TKHK 83/1 maddesinin atfı ile TBK’nın 228 maddesi uygulama alanı bulacaktır:
“Alıcıya ayıplı olarak devredilmiş olan satılanın ayıptan, beklenmedik hâlden veya mücbir sebepten dolayı yok olması veya ağır biçimde zarara uğraması, alıcının sözleşmeden dönme hakkını kullanmasını engellemez. Bu durumda alıcı, satılandan elinde ne kalmışsa onu geri vermekle yükümlüdür.
Satılan alıcıya yüklenebilen bir sebep yüzünden yok olmuşsa veya alıcı onu başkasına devretmişse ya da biçimini değiştirmişse alıcı, ancak değerindeki eksiklik karşılığının satış bedelinden indirilmesini isteyebilir.”
Anılan hüküm gereğince, tüketicinin fiili dışındaki bir sebeple satılan yok olur yahut ağır bir biçimde zarara uğrarsa tüketici elinde kalanı iade ederek sözleşmeden dönebilir. Dolayısıyla bu hâlde sözleşmeden dönme hakkı tartışmalı olarak herhangi bir kısıtlama ile karşılaşmayacaktır. Buna karşılık, tüketiciye yüklenebilen bir sebeple satılanın iadesi imkansızlaşırsa (ayıplı satılanın üçüncü bir kişiye devredilmesi, ayıplı satılanın biçim değiştirmiş olması gibi) tüketici ancak değerindeki eksiklik karşılığının satış bedelinden indirilmesini talep edebilecektir. Dolayısıyla bu ikinci durum yalnızca sözleşmeden dönme hakkının değil, bedelin indirilmesi dışındaki diğer seçimlik hakların da etkisizleşmesi sonucunu doğurur.
TBK m. 228/1 hükmünün ilk kısmında, satıcının tüketiciye teslim ettiği malın, bünyesinde bulunan ayıp nedeniyle tüketicinin elinde iken yok olması veya ciddi şekilde zarar görmesi durumunda, iade edilemez hale gelmesi düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin amacı, borcunu gereği gibi yerine getirmeyip ayıplı mal teslim eden satıcının, malın iade edilememe riskini tüketiciye yüklemek yerine, bu riski satıcıya yüklemektir. Bu hükmün uygulanmasının ilk şartı, satılanın iade edilememesine satılan da bulunan bir ayıbın sebep olması, ikinci şartı ise satılanın ayıp sebebiyle yok olması veya ağır zarara uğramasıdır.
TBK m. 228/1 hükmünün ikinci kısmına göre ise, satılan, beklenmedik halden veya mücbir sebepten ötürü yok olur yahut zarara uğrarsa, bu durum tüketicinin sözleşmeden dönme hakkını kullanmasını engellemeyecektir. Bu noktada tüketici, elinde kalanı iade etmekle yükümlü olacaktır. Mücbir sebep ve beklenmedik hâl durumundan iade hasarına satıcının katlanacağına ilişkin olan bu düzenleme; gerek casum sentit dominus (kazayı malik hisseder) ilkesine aykırılık teşkil etmesi gerekse kendisine ayıplı mal teslim edilen alıcının ayıpsız bir mal teslim edilmesi durumundan çok daha avantajlı bir konuma yükseltilmesi sebebiyle eleştirilmektedir[8].
3.4. Sözleşmeden Dönme Hakkının Yalnızca Satılanın Ayıplı Kısmı İle Sınırlı Bir Şekilde Kullanılabildiği Durumlar
Taraflar arasında akdedilen sözleşmeye konu satılan, birden fazla maldan veya parçadan oluşuyorsa, bu malların bazılarının veya parçalarının ayıplı ifa oluşturması mümkündür. Ayrıca, sözleşme konusu edimin ifası tek bir seferde değil, art arda birden fazla teslimatla yapılacaksa, bu teslimatların bazıları ayıplı olabilirken, diğerleri ayıpsız olabilir ya da henüz teslim edilmediğinden alıcı tarafından ayıplı olup olmadığı bilinmeyebilir. Bir başka durumda ise, karma veya birleşik sözleşmelerde, bir edim sözleşmeye uygun olarak yerine getirilirken, aynı sözleşmeye ait başka bir edim sözleşmeye aykırı olabilir. Bu tür durumlarda, ayıplı ifa nedeniyle sözleşmeden dönme hakkını kullanacak tarafın, yalnızca ayıplı olan edim üzerinden mi bu hakkı kullanacağı yoksa sözleşmenin tamamını mı geçersiz sayacağı sorusu gündeme gelecektir. TBK’nın 230. maddesinde;
“Birden çok mal veya birden çok parçadan oluşan bir mal, birlikte satılmış olup da bunlardan bazıları ayıplı çıkarsa, dönme hakkı bunlardan ancak ayıplı çıkanlar için kullanılabilir. Ancak, alıcıya veya satıcıya önemli bir zarar vermeksizin ayıplı parçanın diğerinden ayrılmasına imkân yoksa, dönme hakkının satılanın tamamını kapsaması zorunludur.
Satılanın aslı için satıştan dönülmesi, ayrı satış bedeli gösterilerek satılmış olsalar bile, eklentilerini de kapsar; fakat eklentiler için dönme, satılanın aslını kapsamaz.”
düzenlemesi yer almakta olup ilk olarak birden çok mal veya birden çok parçadan oluşan bir malın satışının söz konusu olduğu durumlarda bunlardan bazıları ayıplı çıkması halinde, kural olarak dönme hakkının bunlardan ancak ayıplı olanları için söz konusu olabileceği düzenlenmiştir. Hükmün getirdiği sınırlı dönme kuralı, hem alıcı hem de satıcı açısından geçerlidir. Bu durumda, alıcı ayıplı ifa nedeniyle sözleşmeden dönme hakkını sadece ayıplı kısmı için kullanmışsa, satıcı, sözleşmenin tamamından dönülmesi gerektiği yönünde bir savunma yapamayacaktır. Bununla birlikte, anılan hükümde sınırlı dönme kuralının uygulanamayacağı iki istisnai hâl de düzenlenmiştir:
- Önemli bir zarar verilmeksizin ayıplı parçanın diğerinden ayrılmasına imkân olmaması
- Satılan parçaların asıl şey-eklenti ilişkisi içerisinde olması
3.5. Taraflarca Sorumsuzluk Anlaşması Düzenlenerek Tüketicinin Sözleşmeden Dönme Hakkının Sınırlandırılması Yahut Ortadan Kaldırılması
TKHK'da, tüketici ile satıcı arasında yapılacak bir sorumsuzluk anlaşmasının sınırlarına dair herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, TBK’nın 221. maddesinde yer alan “Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.” hükmü, ayıptan sorumlulukla ilgili sorumsuzluk anlaşmasına ilişkin düzenlemenin, TKHK 83. maddesi uyarınca tüketici işlemlerine kıyasla uygulanıp uygulanamayacağı doktrinde tartışmalıdır. Doktrinde ağırlık kazanan görüşe göre, TKHK hükümleri tüketici lehine nispi emredici nitelikte olduğundan taraflar bu hükümlerin aksine tüketici aleyhine bir sorumsuzluk anlaşması yapamazlar[9]. Bu noktada, tüketici ile satıcı arasında yapılan sorumsuzluk anlaşmalarının kesin hükümsüzlüğünün bir istisnası, anlaşmada yer alan sorumsuzluk kayıtlarının, tüketicinin ayıbı bildiğini göstermesi halidir. Ancak bu istisna yalnızca, malın ayıplı olduğunun açıkça belirtildiği ve ayıp ya da arıza ile ilgili açıklayıcı etiket veya işaret konmuş mallar için geçerli olup bu husus TKHK 10/3. maddesinde düzenlenmiştir:
“Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, üretici, ithalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ayıbına ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir etiket konulur. Bu etiketin tüketiciye verilmesi veya ayıba ilişkin açıklayıcı bilginin tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Teknik düzenlemesine uygun olmayan ürünler ise hiçbir şekilde piyasaya arz edilemez. Bu ürünlere, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır.”
Sonuç olarak, 6502 sayılı Kanun kapsamında, bir sorumsuzluk anlaşması yapılarak satıcının ayıptan sorumluluğunun kaldırılması ya da sınırlandırılması mümkün değildir. Satıcının ayıptan sorumluluğunun kaldırılması veya sınırlandırılmasını içeren sözleşme hükümleri, kısmi kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşacaktır. Bu durumda, satıcı, bir sorumsuzluk anlaşması yapılmadığı gerekçesiyle sözleşmeyi geçersiz kılma iddiasında bulunamamaktadır.
3.6. Zamanaşımı Süresinin Geçirilmiş Olması
Ayıplı ifa durumunda tüketiciye tanınan seçimlik haklardan sözleşmeden dönme hakkının bir diğer sınırlaması ise sürelidir. TKHK’nın 12. maddesinde yer alan genel kurala göre, ayıplı maldan sorumluluk, zamanaşımı süresiyle sınırlı olup bu sorumluluk ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Buna göre, tüketici sözleşmeden dönme hakkını, TKHK m. 12'de belirlenen süre içinde kullanmadığı takdirde, satıcı veya sağlayıcı zamanaşımı savunmasını öne sürerek borçlu olduğu edimi yerine getirmemekten kaçınabilir. Eğer tüketicinin sözleşmeden dönme hakkı yargıya taşınırsa, zamanaşımı savunması satıcı veya sağlayıcı tarafından ileri sürülmedikçe, hâkim tarafından re’sen dikkate alınmayacaktır:
“6100 Sayılı HMK'nın 25/1.maddesine göre, “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.” Ayıp ihbarı niteliği itibariyle satın alınan maldaki ayıbın varlığını satıcıya bildirmeye yönelik bir tasavvur açıklaması olduğundan, bildirim yükümlülüğüne uyulmadığını davalı satıcı ileri sürmelidir. Satıcı tarafından, davacı tüketicinin yasal süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığına yönelik bir savunma ileri sürülmedikçe bu husus, mahkemece re'sen dikkate alınıp değerlendirilemez.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/13-1125 E., 2016/587 K. sayılı ve 04.05.2016 tarihli kararı)
Ayıptan sorumlulukla ilgili olarak öngörülen zamanaşımı sürelerini kısaltan sözleşme hükümleri, kanunun emredici hükümlerine aykırı oldukları için kesin hükümsüzdür. Bu durumda, tüketici aleyhine zamanaşımı sürelerini kısaltan anlaşmalar, kısmi kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi tutulacak ve taraflarca belirlenen süre yerine, TKHK m. 12'de öngörülen yasal zamanaşımı süreleri geçerli olacaktır. Doktrinde, zamanaşımı süresini uzatan anlaşmaların bir üst sınırının olup olmadığı tartışmalı olup hakim görüşe göre, zamanaşımı süresi en fazla genel zamanaşımı süresi olan on yıl olarak belirlenebilmesi mümkün olacaktır.[10]
TKHK 12/3 maddesinde, ayıbın ağır kusur ya da hile ile gizlenmesi durumunda zamanaşımı hükümlerinin uygulanmayacağı özel olarak düzenlenmiş olup hükmün gerekçesinde, bu durumda malın ayıbından sorumlu olan kişilerin zamanaşımı süresinden yararlanamayacakları vurgulanmıştır. Ancak bu kuralın tek istisnası, ayıplı malın olağan kullanım ömrünün sona ermesi nedeniyle kullanılamaz hale gelmesidir. Bu durumda, malın kullanım ömrü sona erdiğinde, ayıplı mal teslim edilen tüketici, seçimlik haklarını kullanamayacaktır. İlgili hükümde ve gerekçesinde, zamanaşımı süresine tabi olmayan seçimlik haklar ve kullanılmalarına bağlı talep hakları düzenlenmiş olsa da Yargıtay kararlarında, ayıbın ağır kusur ve hile ile gizlendiği durumlarda genel zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı ifade edilmektedir:
“Davacının söz konusu malı satın almasından itibarin 10 yılı aşkın bir süre geçmiştir. Satıcının ayıp sebebiyle ağır kusuru kanıtlanamadığı gibi ayıbın hileyle gizlendiği de kanıtlanamamıştır. Bu durumda davanın zamanaşımı sebebiyle reddi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2012/8390 E., 2012/10604 K. sayılı ve 18.04.2012 tarihli kararı)
3.7. Satılandaki Ayıbın Tüketicinin Kullanım Hatasından Kaynaklanması
TKHK’da kullanım hatasına dair bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Garanti Belgesi Yönetmeliği'nin 11. maddesinde, kullanım hatası, tüketicinin garanti kapsamındaki haklarını sona erdiren bir durum olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, hazırlanarak tüketiciye sunulan tanıtma ve kullanma kılavuzuna aykırı kullanımlar kullanım hatası olarak değerlendirilmekte olup bu bağlamda, tanıtma ve kullanma kılavuzuna aykırılık ile ortaya çıkan ayıp/arıza arasında illiyet bağının bulunması durumunda satıcının ayıptan doğan sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Bu bağlamda ele alınması gereken bir diğer konu, satılan üründe arıza meydana geldiğinde, kullanım hatasının olup olmadığının nasıl tespit edileceği olup anılan hükmün ikinci fıkrası gereğince, üründe meydana gelen arızalarda kullanım hatasının bulunup bulunmadığının yetkili servis istasyonları tarafından rapor edilmesi gerekmektedir. Yetkili servis istasyonunun mevcut olmaması halinde sırasıyla; malın satıcısı, ithalatçısı veya üreticisinden birisi tarafından mala ilişkin azami tamir süresi içerisinde düzenlenen raporla belirlenmesi ve bu raporun bir nüshasının tüketiciye verilmesi gerekir.
Kullanım hatası bağlamında özellikle belirtilmesi gereken bir diğer konu, belirli durumlarda montajın hatalı yapılmasıdır. TKHK m. 8/3'te, montajın satıcı tarafından ya da onun sorumluluğunda gerçekleştirilmesi durumunda, montajın düzgün yapılmaması ayıplı mal olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, montajın tüketici tarafından yapılmasının beklendiği durumlarda, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik nedeniyle montajın hatalı yapılması da ayıp olarak kabul edilmiş ve satıcının sorumluluğu gündeme getirilmiştir. Ancak, montajın tüketici tarafından yapılması öngörülen hallerde, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik dışında kalan nedenlerle yapılan hatalı montaj, ayıp olarak değerlendirilmemeli; bunun yerine kullanım hatası olarak ele alınmalıdır:
“Ayrıca klimadaki ayıbın imalattan mı kaynaklandığı, yoksa tüketicinin kullanım hatası elektrik voltajındaki problemden mi veya yetkili olmayan servisin tekniğine ve yöntemine uygun olmayan montajından mı kaynaklandığını bilirkişi incelemesi ile saptanmalı, ayıbın kullanım hatası veya yetkili olmayan servisin yöntemine ve tekniğine uygun olmayan montajından kaynaklandığı saptandığı takdirde davanın reddine ayıbın imalat hatasından kaynaklandığı saptandığı takdirde davacının bedel iadesi ile ilgili istemin kabulüne karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2014/4610 E., 2014/4528 K. sayılı ve 20.02.2014 tarihli kararı)
IV. Sonuç
Sözleşme hukukunda, taraflara sözleşmeyi sona erdirme yetkisi tanınmış olup tüketicilere, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile sözleşmeden dönme hakkının kullanılması kolaylaştırılmış ve sınırları daraltılmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda dönme hakkının sınırları belirtilmiş olsa da Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 'da bu konuda bir sınırlama olmadığından Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'nun 83/1 maddesi gereği, genel hükümlerdeki sınırlamalar tüketici işlemleri için de geçerli olacaktır. Ancak, satıcının tüketicinin talebini yerine getirme yükümlülüğü ve tüketiciyi koruma amacı dikkate alınarak, genel hükümlerin uygulanmasında dikkatli olunmalıdır.
Türk Borçlar Kanunu’nda ayıptan sorumluluğun, satılan malın kullanım amacına göre değerini ve alıcının beklediği faydaları önemli ölçüde azaltması durumunda söz konusu olduğu belirtilmişken, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ise tüketicinin makul olarak beklediği faydaların azalması yeterli görülmüştür. Doktrinde bazı görüşler, ayıbın önemli olmasının gerekmediğini savunsa da, önemsiz ayıplar için satıcının sorumluluğu yoktur. Çünkü Kanun, yalnızca tüketicinin makul olarak beklediği faydaların azalması durumunda ayıptan sorumluluk kabul etmektedir.
Bu noktada, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralı ve Türk Borçlar Kanunu’nda sözleşmeden dönme hakkına ilişkin yer alan düzenlemeler, tüketicinin sözleşmeden dönme hakkının kullanımını sınırlayan genel ilkelerdir. Yukarıda da belirtildiği üzere, taraflar arasındaki ilişkinin sözleşmeden dönme hakkının kullanılmasına gerekçe oluşturmaması, ayıpsız malın derhal temin edilip zararının tümüyle karşılanması, ayıplı satılanın yok olması veya ağır bir biçimde zarara uğraması sebebiyle iade edilememesi, sözleşmeden dönme hakkının yalnızca satılanın ayıplı kısmı ile sınırlı bir şekilde kullanılabildiği durumlar, taraflar arasında sorumsuzluk anlaşması düzenlenmesi suretiyle sözleşmeden dönme hakkının sınırlandırılması veya ortadan kaldırılması, sözleşmeden dönme hakkının kullanılmasına ilişkin zamanaşımı süresinin geçirilmiş olması, ayıbın tüketicinin kullanım hatasından kaynaklanması gibi hususlar sözleşmeden dönme hakkının kullanılmasının sınırlarını oluşturacaktır.
Av. Anıl SAĞLAM
[1] BUZ, Vedat, Borçlunun Temerrüdünde Sözleşmeden Dönme, Ankara 1998,, s. 65
[2] SEROZAN, Rona, Sözleşmeden Dönme, İstanbul 2007, s. 41
[3] BUZ, Sözleşmeden Dönme, s. 84.
[4] AYDOĞDU, Murat/KAHVECİ, Nalan, Tüketici Hukuku, Ankara 2021, s.260.
[5] Yavuz Selim KOL, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Ayıplı Maldan Sorumlulukta Tüketicinin Sözleşmeden Dönme Hakkının Sınırları (İstanbul: Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2023), s. 54
[6] VARDAR HAMAMCIOĞLU, Gülşah, “Türk Borçlar Kanunu’nda Yer Alan ve Satış Sözleşmesinde Alıcının Ayıba Bağlı Seçimlik Haklarını Sınırlayan Hükümlerin Tüketici Satışlarında Uygulanabilirliği”,Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s.101
[7] ÖZ, Turgut, ‘‘Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Ayıba Karşı Tekeffül Hükümlerinin Uygulanmasında Borçlar Kanunu Hükümlerinin Yeri ve Rolü’’, Tüketici Hukuku Konferansı Makaleler-Tebliğler, s. 184-185
[8] KOL, s. 102
[9] KULAKLI, Emrah, Ürün Sorumluluğu ve Ayıp Kavramı, İstanbul 2009, s. 33
[10] GÜMÜŞ, Mustafa Alper, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, İstanbul 2014, s. 125
Comments